

REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMA HİZMETLERİ SERVİSİ
Psikolojik Danışman tarafından sağlanan hizmetler şunlardır:
- Bireysel rehberlik
- Grup rehberliği
- Danışmanlık (velilere-öğretmenlere)
- Karar vermeye yardımcı olmak
- Psikolojik testler
- Türkiye´deki üniversiteler hakkında bilgi temin etmek
- Mesleki yönlendirme
- Üniversite sistemi hakkında yönlendirme
- Rehberlik programını düzenlemek
REHBERLİK NEDİR?
Rehberlik, kişilerin mantıklı kararlar verebilmeleri ve kararlarının sonuçları konusunda sorumluluk alabilmeleri için kendilerini ve yaşadıkları dünyalarını anlayabilmelerine yardımcı olma sürecidir. Rehberlik ilişkileri güvenlik ilkesine dayanır. Psikolojik Danışman bu gibi bilgilerin paylaşılmasının çocuk açısından yararlı olduğuna hükmederse, çocuğun genel sağlığı ile ilişkili olmadığı takdirde, bunu ancak çocuğun bilgisi dahilinde ve onun onayını alarak paylaşabilir.
Rehberlik şu konularda sizlere yardımcı olur:
- Kendi kendinizle ve başkalarıyla yaşadığınız zorluklar konusunda çözüm oluşturmak
- Problemlerinizi analiz etmek
- İlgili konuda bilgi toplamak
- Sonuçları dikkate alarak düşünmek
- En iyi çözümü seçmek
- Yaptığınız seçimlerin sorumluluğunu kabul etmek
Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümü Çalışma Sistemi
Bireysel ve grup görüşmeleri randevu sistemiyle yapılmaktadır. Velilerimizin acil durumlar dışında telefonla önceden randevu alıp gelmelerini önemle rica ederiz. Randevusuz gelen velilerimize, önceden planlanan çalışmalar nedeniyle gerekli zaman ayrılamayabilir.
Öğrenciler çalışma saatleri içerisinde görüşmeye gelebilirler. Önceden randevu alarak psikolojik danışmanla görüşebilirler.
REHBERLİK PROGRAMLARI
1. Yeni gelenler grubu: Okula başlayan bütün öğrenciler mevcut hizmetler konusunda bilgilendirilmek üzere, küçük gruplar halinde Rehberlik Servisine davet edilirler.
2. Çalışma yöntemleri, endişe, arkadaş baskısı, iletişim becerileri, karar alma, meslek seçimi gibi konularda, gerektiği zaman, ilgilenen öğrencilere grup rehberlik hizmeti verilir.
3. Türkiye´de üniversite seçimi konusunda ilgili gruplara rehberlik.
4. Bireysel Rehberlik-bireysel psikolojik danışma
5. Grupla Psikolojik Danışma
6. Çözüm Odaklı Kısa Süreli Terapi
İlgi, beceri ve eğilimleri ölçen testler ve diğer anketler gerektiğinde verilir.
VERİMLİ DERS ÇALIŞMA TEKNİKLERİ
Verimli ders çalışma programı öğrenciye programlı ve günü gününe çalışma tutumunun kazandırılmasını amaçlayan sistemli bir bütündür. 3 ana tema içermektedir.
1)
Sınıfta öğrenmek
a. Dersten faydalanma
b. İyi dinlemek, not tutmak
c. Yabancı dil öğrenmek
2)
Evde öğrenmek
a. Uygun çalışma şartları
b. Zaman planlama/hedef koyma/ödül belirleme
c. Doğru okuma
3)
Genel sorunlar
a. Konsantrasyon
b. Sınav tutumları
1) Sınıfta öğrenmek
Sınıf bilginin ilk öğrenildiği yerdir. Dersin amacı bilgiyi anlaşılır bir biçimde aktarmaktır. Öğretmen ise bilgiyi aktaran, zor olanı anlaşılır kılan ve soruları yanıtlayan kişidir. Bu birebir ilişki, verimli öğrenmenin temelidir. Bu nedenle öğretmeni dinlemek, bilgiyi sınıfta öğrenmek gerekir. Unutmayın, derste öğretmenden 45 dakikada öğrendiğiniz bilgiyi kendi başınıza 1 belki 2 saatte öğrenebilirsiniz. Üstelik sınıfta sizin aklınıza gelmeyen sorulara yanıt verilir. Böylece interaktif öğrenebilir, yanlış bilgiyi düzeltebilirsiniz.
a. Dersten faydalanma
Sınıfa ödevinizi yapmış ve bir gün önceden öğrendiğiniz bilgiyi tekrar etmiş olarak gelin. Böylece yeni bilgiyi daha kolay özümlersiniz. Bildiğiniz bir şey anlatılsa bile dinleyin. Tekrar etmiş, bilginizi sağlamlaştırmış olursunuz. Amaç bilgiyi sınıfta öğrenmek olduğundan, anlamadığınız kısmı öğretmene sorunuz. Unutmayın, öğretmenin anlattığı konu, çözdüğü problem ileride sınav sorunuz olacaktır.
b.İyi dinlemek / not tutmak/doğru okumak
İyi bir dinleyici olmak çalışmaya ve anlamaya başlamanın ilk adımıdır. Not almak ise anladıklarınızı anladığınız biçimde ve kendi ifadenizle yazıya dökmektir. Bilgiyi tekrar etmişseniz dersi daha iyi dinlersiniz. Yapılan araştırmalar derste daha çok dinleyip, daha az not tutan öğrencinin daha başarılı olduğunu göstermektedir. DERSLERDE %90 DİNLEYİN; %10 NOT TUTUN; ama mutlaka not tutun. Notlarınızı kısa ve kendi sisteminiz ile yazın. Eğer sürekli not alıp öğretmeni takip edemezseniz, kaçıracağınız kelimeler anlamı değiştirir. Kaçırdıklarınızı yanınızdaki arkadaşınızdan isterseniz, onun da öğrenmesine engel olursunuz. Bu nedenle de sınavdan önce çalışmak için fraklı anlayan, farklı bir düzende not tutan arkadaşlarınızın notlarına başvurmak zorunda kalır, problem yaşarsınız. Notlarınızı anlaşılabilir bir dille yazın. 3 gün sonra notlarınıza baktığınız zaman neyi neden yazdığınızı anlayabilmeyi amaçlayın. Unutmayın aldığınız notlar sizin sınav sorunuz olacaktır.
c.yabancı dil öğrenmek
Her yabancı dilin kendine has zorlukları vardır.
Yabancı dil öğrenmek temelde hafızaya dayalı bir çalışma gerektir. Bu nedenle tekrar çok önemlidir. Eğer tekrar yapmazsanız 15 gün içerisinde öğrendiklerinizin %80'ini unutursunuz.
Yeni bir kelimeyi öğrenirken Türkçe karşılığını aramak yerine duyun, yazın, konuşun.
« Kelimeyi 5 kez sessiz okuyun: »
hafızana kaydet
5 kez sesli: okuyun telaffuz
5 kez yazın: doğru yazılış
1 cümle kur: doğru kullanım
Dilbilgisi
Grammar dilin iskeletidir. Öğrendiğiniz kelimeleri dilbilgisi sayesinde doğru yerde kullanabilirsiniz.
« Dilbilgisi kurallarını: »
ANLA(nasıl, nerede, ne zaman)
HATIRLA(okurken, dinlerken)
PRATİKTE UYGULA (alıştırma)
Exercise yapmanın amacı verilen dersin tekrarını ve alıştırmasının yapılmasıdır. Ödevlerinizi yapın.
« Exercise yaparken: »
ÖĞREN: yönergeyi iyi oku,ne istendiğini anla, örneği incele
UYGULA: öğrenmiş olduğu dilbilgisi kurallarını uygula
TEKRARLA: kendi örneğini bul
BİRİKTİRME: verilen exercise leri günü gününe yapın ki, ertesi gün yapılan dersi anlayıp, ileri gidebilesiniz.
ÖZET OLARAK OKULDA ÖĞRETMENİ İYİ DİNLEYİN, NOT ALIN, TEKRARLAYIN VE BİRİKTİRMEYİN
2) Evde öğrenmek
a) Uygun çalışma şartları
Evde kendinize ait bir çalışma masanız veya bir köşeniz olsun. Bu masayı sadece çalışma amacı ile kullanın. Eğer size ait bir masa yoksa bir örtünüz olsun ve bu örtüyü çalışacağınız zaman kullanın.
Çalışma masanızın üzerinde gereksiz her şeyi kaldırın. Çalışacağınız ders ile ilgili malzemeyi, ise elinizin altında bulundurun ki, gereksiz yere masadan kalkıp konsantrasyonunuzu bozmayın.
Olabildiğince aynı yer ve aynı saatte çalışmaya başlayın
Çalışırken başka şeyle ilgilenmeyin: yemek yemeyin, müzik dinlemeyin, resim yapmayın, telefonunuz ile oynamayın, televizyon seyretmeyin, yatarak çalışmayın...
b) Zaman planlama/hedef koyma/ödül belirleme
Zamanını iyi planlayan, bölümlere ayıran öğrenci DAHA KISA SÜREDE DAHA FAZLA ÖĞRENİR. Bu nedenle bir zaman planlaması yapmak ve çalışma süresi ayırmak gerekir.
Önceliklerinizi belirleyip hedefiniz saptayın. Örneğin: benim mesleğim öğrenci olmak, kısa vadeli hedefim dönemi zayıf ders olmadan tamamlamak »; orta vadeli hedefim « liseyi sorunsuz bitirip ÖSS'de başarılı olmak ve üniversite eğitimime devam etmek » uzun vadeli hedefim « iyi yaşam koşulu oluşturmak, 3 çocuğumun olması, iyi bir uzman olmak » gibi
Ders çalışma programında kısa vadeli hedefiniz « saat 17.00 de oturup önce ödevleri bitireceğim, sonra gün tekrarı yapacağım » olabilir. Ya da anlamadığınız bir dersi tekrar edip, ertesi gün öğretmene sorulacak soruyu belirleyip, ödevinizi sonra yapabilirsiniz. Çalışma zamanında önce konuyu tekrarlayın, öğrenin sonra uygulamayı yapın. Hedefinize ulaştıktan sonra kendinize bir ödül belirleyin
Hedef
30–45 dakika
5–15 dakika
Dersime... Sayfa çalışırsam
Meyve yiyeceğim
Dakika çalışırsam
Müzik dinleyeceğim
c)Doğru okumak
Bir konuyu çalışırken anlamadığınız yerleri atlamayın, Tekrar okuyun, anlamaya çalışın, sözlüğe bakın, yardımcı kaynaklara başvurun. Eğer anlamadıysanız, ertesi gün öğretmene sorun. Verimli okumak, hızlı okumaktan daha önemlidir. Okuduğunuzu etkin bir şekilde anlamak ve hafızanıza kaydetmek ve ileride sınava çalışırken faydalanmak için şu metodları kullanabilirsiniz.
Önemli bulduğunuz yerlerin altını çizin
Küçük notlar alın
Özet çıkarın
En önemlisi okuduğunuz kitap, öğretmen tarafından verilen fotokopi sizin öğrenme aracınızdır. Üzerinde öğrenmenizi sağlayacak çizgilerden başka karalamalar yapmayın.
3) Genel sorunlar
a)Konsantrasyon:
Konsantrasyon insanın kendini dikkatle yaptığı işe verebilmesidir. Günümüzde çevremizdeki uyaranların çokluğu nedeni ile özellikle öğrenim çağında çok sık rastlanan bir sorundur. Çalışırken, öğrenirken ders dinlerken konsantre olamıyorsanız verimli öğrenme yapamıyorsunuz demektir. Konsantrasyon arttırıcı teknikler ve öneriler:
Etrafınıza bakıyor, dalıyorsanız, sizi rahatsız eden, aklınıza takılan bir şeyler var demektir. Yaptığınız işe kısa bir süre ara verin. Aklınıza takılanı bulun, halledin ve işinize dönün.
Çalışmak için uygun ortam yaratılması bölümünü tekrar okuyun. Eğer her gün, aynı saatte aynı yere oturursanız ve masanızı düzenlerseniz, bu süreç zaman içinde otomatikleşir.
Zaman planlaması tekniklerine başvurun.
Önce ödev yapmak, bir sosyal ders ardından bir fen, sonra bir dil dersi tekrarı yapmak ya da önce fenleri bitirip, sonra sosyal derslere geçmek; kısa süreli konsantrasyonu olanlarda 30 dakika çalışıp 5 dakika ara verip gene 30 dk çalışmak.
Çalıştığınız konuyu bölümlere ayırın. Bir bölümünü tekrarlayın, öğrenin diğer bölüme geçin. Aradaki bağlantıları kurun ve bütünü tekrarlayın Eğer konsantrasyon sorununuz çok sık ve yoğun ise rehberlik servisine baş vurun veya ailenizden profesyonel yardım talep edin.
b)Sınav tutumları:
Sınavlar her yaşta ve her seviyede insan için kaygı yaratan durumlardır. Sınav kaygısı sadece size özel bir durum değildir. Engel durumlarında adrenalin seviyesi yükselir ve beden savunmaya geçer. Adrenalin seviyesindeki yükselme zihni açık tuttuğu için yararlıdır. Bu seviye çok yükselirse engel oluşturur ve başarısızlık getirir. Bu nedenle heyecanının yönetebilen kişi başarılı olur. Sınav insanın bir konuda bilgi seviyesini ölçmeye yarayan bir tekniktir. Size konuyu ne kadar öğrendiğinizi ve eksikliklerinizi bir sayı ile gösterir. Size bir bilgi verir ve eksiklikleriniz saptayarak yol gösterir.
Sınav öncesi hazırlığı için:
1. Konunun neresini iyi biliyorum
2. Nereyi daha iyi öğrenmeliyim
3. Nereyi iyi bilmiyorum sorularını kendinize sorun.
Saptamalarınızı yaptıktan sonra hangi bölüm için neye, ne kadar zamana ihtiyacınız olduğunu belirleyin. Eğer daha önce günlük çalışıp, tekrarlamış ve biriktirmemişseniz zorluk çekmezsiniz.
Sınav sırasında:
1. Adınızı, soyadınızı yazın
2. Bildiğinizden emin olmadığınız soruları sona bırakın. Önce bildiklerinizi yanıtlayın.
3. Kısa ve anlaşılır yanıtlar verin. Sınavınızı kontrol eden kişinin yazdığınızı anlayacağından emin olun.
Sınav bitiminde:
1. Sınav sürenizi iyi kullanın. Erken bitirseniz bile kontrol edin.
2. Cevabınızın doğruluğundan kuşkulandığınız soruyu cevabınıza bakmadan tekrar okuyup, yanıtlayın, yanıtınıza bakın. Eğer yanıtlarınız örtüşüyorsa bildiğiniz kadarı ile yanıt doğrudur.
Son hatırlatma:
Sınav öncesinde öğretmenin üzerinde durduğu, sizin not aldığınız bölümlere bakarak sınav sorularını tahmin etmeğe çalışın ve iyi uyuyun...
SONSÖZ:
İnsanoğlu meraklıdır ve öğrenme potansiyeli vardır. Beynimiz geliştikçe öğrenmemizi etkin hale getirecek metodlar çeşitlenir. Hepimiz birbirimizden farklı olduğumuz için, bu metodlar kişiye göre farklılaşır. Bu nedenle de kendi metodumuzu yukarıda sıraladığımız temel prensipler çerçevesinde kendimiz bulabiliriz. Kimimiz görselizdir yazarak, çizerek daha iyi öğrenebiliriz;
Kimimiz işitselizdir, dinleyerek ve anlatarak daha iyi öğrenebiliriz, kimimiz Kinestetik, kimimiz sağ ya da sol beynimizi daha çok kullanırız ya da matematikse/müziksel zekamız daha çok gelişmiştir. Bunu en iyi kendimiz belirleyebiliriz.
Çalıştığınız konudan verim alabilmek için:
YAPIN
1. Amacınızı belirleyin
2. Zamanınızı planlayın
3. Günlük plan yaparak planlı çalışın
4. Çalışma ortamınızı düzenleyin
YAPMAYIN
1. Amaçsız çalışma
2. Plansız/programsız çalışma
3. Evin değişik yerlerinde çalışma
4. Yatarak ve uzanarak çalışma
5. Gürültülü ortamda çalışma
6. Müzik dinleyerek çalışma
7. Televizyon/telefon ile konuşma
8. Kaynaklardan yararlanmamak
9. Derslerden korkmak/dersi bırakmak
10. Ders veya öğretmen ile ilgili önyargılar
Bu temel çerçevede:
1. Kişisel öğrenme alanınızda güçlü ve gelişmeye açık yönlerini saptayın. ör: görselim,aktif düşünen biriyim,sosyal zekam yüksek...
2. Kişisel ilgi ve hobilerinizi gözden geçirin ve bunlara ayıracağınız zamanı iyi saptayın.
3. Çalışma sürenizi kendi çalışma ihtiyacınıza göre saptayın.
4. Çalışırken planınıza uyun. Planın aksayan, size uymayan yönlerini bulun, sebebini araştırın ve gerekirse planınızda değişiklik yapın.
HEPİNİZE BAŞARILAR DİLİYORUM
ÖZGÜR MALÇOK
Psikolojik Danışman, MA
SAİDE ZORLU TİCARET MESLEK LİSESİ REHBERLİK SERVİSİ
Öfke kontrolü
İnsanlar doğaları gereği duygulanım yaşarlar. Gün içerisinde yaşanılan bir çok duygu durumu gibi (sevinç, heyecan, üzüntü, şaşkınlık vb..) öfke de sıkça hissedilen temel duygulardan biridir. İnsanlar duyguları olumlu-olumsuz olarak sınıflama eğilimindedirler ve öfke de "olumsuz" duygular sınıfında yerini alır. Oysa tıpkı diğer tüm duygularımız gibi öfke de normal, herkes tarafından hissedilen ve vazgeçilemeyen bir duygudur. Güçlü hissedilir, bu yüzden insanlara korkutucu gelebilir fakat öfkenin kontrol edilmesi öğrenilebilen bir şeydir. Öfke, saldırganlıktan farklıdır; saldırganlık, öfkenin kontrol edilemediği durumda ortaya çıkan bir davranıştır. Çoğu zaman öfkelenmek ve sonrasında bu öfkeyi kontrol altına alamamak kişiye ağır bedeller ödetebileceğinden veya kişinin öfkesinin kendisine ya da çevresine yansıması oldukça olumsuz olacağından; insanlar zaman zaman bu duyguyu inkar etme eğiliminde olabilirler. Aslında normal bir insanda nasıl her duygunun bir ömrü varsa öfkenin de ömrü vardır ve bunu tamamladığında o da son bulur. Üzerinde durulması gereken asıl konu öfkenin hissedilmesinden çok, yarattığı tatsız sürenin nasıl kısaltılabileceği ve insanın kendisine ve çevresine zarar vermeden öfkesini nasıl tüketebileceğidir.
Öfkenin ortaya çıkışı iki temel nedene dayanır:
1. Bireyin kendisinden kaynaklanan durumlar,
2. Başka birey(ler)in onda oluşturduğu duygular veya başkaları kaynaklı oluşan durumlar. Örneğin; öfkelenen bir kimse yaşamına ilişkin bir soruna kendisi gereken önemi vermiyor, içinde bulunduğu bir ilişki uğruna değer ve inançlarından ödün veriyor veya kendini istediği ölçüde ortaya koyamıyor olabilir. Bu durumlar bireyin kendisinden kaynaklanmaktadır. Öte yandan, bir başka kimsenin hakkı yeniyor, gereksinimleri ve istekleri karşılanmıyor veya gelişme ve yeteneklerini ortaya koyma şansı elinden alınıyor olabilir. Bu kişi de başkalarının yarattığı durumlar veya duygular sonucu öfkelenmektedir.
Psikolog Dr. Thomas Gordon öfkeyi bir buzdağına benzetir. Bilindiği gibi buzdağının büyük bir kısmı suyun altında kalır ve görünmez; görünen daha küçük kısmı da suyun üzerindedir. Gordon insanın yaşadığı öfkenin yalnızca buzdağının görünen kısmı olduğunu, altta kalan büyük bölümde de öfke duygusunun altında yatan başka gizli duyguların bulunduğunu ifade eder. Suyun altında kalan bu gizli duygular birikip, sertleşip, katılaşınca buzdağının tepesindeki öfkeyi oluşturur. Diğer bir deyişle; kişinin öfkelenmesine neden olan aslında çoğu zaman fark etmediği başka duygularıdır. Örneğin üzüntü, merak, kıskançlık, suçluluk, yalnızlık, anlaşılamama, çaresizlik, umursanmama, haksızlığa uğrama vb. Öfkenin kaynaklarını ortadan kaldırmayı başarmak için buzdağının altındaki bu gizli duyguların anlaşılabilmesi gerekir.
Öfke hisseden insanlar ne gibi tepkiler sergiler?
Kimi insanlar öfke karşısında oto-kontrol mekanizmalarını kullanamaz ve bunun neticesinde beklenen en ilkel davranışı sergileyerek saldırganca davranırlar, bu davranış sonucunda da onarılması güç pişmanlıklar yaşanabilir. Öfkenin makul derecede boşaltılmasının kişiyi rahatlatacağı ve daha iyi hissettireceği yanlış bir kanıdır. Bu konuda yapılan araştırmalar öfkenin doğal bir şekilde dışa vurumunun kızgınlık, öfke ve saldırganlığı daha çok arttırdığını ve sorunları çözmek için yararlı olmadığını göstermiştir.
Başka insanlar ise sosyal normlar, kurallar, kanunlar veya temeli çocukluğa kadar dayanan bir takım nedenlerden dolayı öfkelerini sonuna kadar bastırırlar. Bastırılmış öfke, bir süre sonra kişinin kendisine döner, beden bu ağır yükü daha fazla taşıyamaz ve tepki gösterir. Kişide hipertansiyon gibi, çeşitli psikosomatik rahatsızlıklar (ülser, alerji vb) gibi ya da depresyon gibi sıkıntılara yol açabilir. Son olarak bazı kişiler kendilerinin ve duygularının bilincinde olup, öfkelerini neyin tetiklediğini fark ederek bir takım baş etme becerileri geliştirirler. Böylece öfkelerini kendilerine veya başkalarına zarar vermeden ya da kimseyi incitmeden kontrol altına almayı başarırlar. Bu, öfkeyle baş etmede en sağlıklı yoldur.
Öfkeyi kontrol altına alabilmek için neler yapılabilir?
Öfkenin gerçek kaynaklarına odaklanmak: Öfke kontrolünde bu duygunun hissedilmesine neden olan faktörleri fark etmek çok önemlidir. Öfkelenen kişinin kendisine şu soruları sorması oldukça faydalı olacaktır: "Bu durumda beni öfkelendiren ne?"
"Burada asıl sorun ne?"
"Ne düşünüyorum, ne hissediyorum?"
Buz dağının altında yatan ve öfkelenmeye neden olan temel duyguları ortaya çıkarmak iyi bir başlangıç olacaktır. Örneğin eve geç kalan çocuğuyla ilgili endişe duyan anne çocuğu eve geldiğinde bunu ona öfke olarak yansıtabilir. Burada aslında buzdağının altında merak ve endişe duyguları bulunmaktadır. Neden hangi duygu olursa olsun öfke hissedilmesine sebep olan gizli duyguların öfkelenmeden ifade edilmesi ve boşaltımı için her zaman daha etkili bir yol vardır.
Vücuttaki fiziksel değişiklikleri fark etme ve gevşeme: Bazen öyle anlarla karşılaşılır ki öfke duygusu çok ağır basar ve altında yatan gizli duygu fark edilemeyebilir veya buna fırsat bulamadan fevri davranışlar sergilenmiş olabilir. Bunun yaşanmaması için kişi öfkelenmeye başlamadan önce veya öfke patlaması yaşadığı anda vücudunda ne gibi fiziksel değişiklikler oluştuğunu bilmesi çok önemlidir. Bu fiziksel belirtiler; kaşların çatılması, vücudun gerilmesi, dişlerin ve yumrukların sıkılması, kan basıncının yükselmesi, ellerin, dizlerin veya sesin titremesi vb. seklinde olabilir. Bedende aşamalı olarak ortaya çıkan bu fiziksel değişiklikler birer işaret olarak kabul edilir ve hemen ardından aşağıda belirtilen basit gevşeme yöntemleri uygulanmaya başlanırsa bir süre sonra öfkenin büyük oranda kontrol edilebildiği görülecektir.
Denenebilecek bazı basit gevşeme yöntemleri:
Diyaframdan derin nefesler almak; göğsün üst kısmıyla nefes almak kişiyi rahatlatmaz. Nefes alıp verdiğimizde göğüs değil karın şişmelidir.
Derin nefesleri alırken, kendi kendine tekrar tekrar "Gevşe" ya da "Sakin ol" diyerek telkinde bulunmak; zihin bir süre sonra bu çağrıları duyacak ve öfkeyi soğutacaktır.
Bellekten çağırarak ya da hayal ederek kişiyi gevşetecek bir yer ya da ortamı düşünüp, orayı gözünün önüne getirmeye çalışmak; imajinasyon ve gerçek, zihin tarafından kolay ayırt edilemediğinden, kişi konsantre olursa gerçekten oraya gitmiş gibi hissedebilir.
Bedeni çok zorlamayacak, yavaşça yapılan yoga gibi egzersizlerle kasları gevşetmeye çalışmak; beden rahatlayınca zihin de gevşeyecek ve öfke duygusu dinecektir. Yukarıda belirtilen teknikleri uygulamak kısa sürede sonuç vermeyebilir. Bu teknikler, öfkelenmeye başlanılan ya da öfkelenilen anda kullanılan yöntemler haline getirerek ve yeterince pratik yapılarak kalıcı hale getirilebilir.
İletişim becerilerini bilmek ve uygulamak: İnsanlarla ilişki halindeyken yapılan bir takım iletişim hataları öfke yaratan durumlara zemin hazırlayabilir. Örneğin seçilen cümlelerde hep karşıdaki kişiyi suçlamak, yargılamak ve eleştirmek yerine onun davranışı karşısında kişinin kendi düşünce ve duygularını ifade etmesi yaşanabilecek çatışmaları önleyebilir. Örneğin; "Yanlış düşünüyorsun" demek yerine "Ben senin gibi düşünmüyorum" demek daha yumuşak bir ifadedir. İlk ifade karşıdaki kişinin öfkelenip savunmaya geçmesine neden olurken ikinci ifade gerginlik yaşanmasına sebebiyet vermeyecektir.
Pozitif Düşünme: Olaylar, durumlar ve kişiler hakkında pozitif düşünme olumsuzluk yaratan durumları daha ortaya çıkmadan engelleyebilir. Kişilerin zihinlerinden farkında olmadan çok sık geçen "ya hep ya hiç", "asla", "her zaman", "meli, malı" içeren düşünceler kolay öfkelenilmesine davetiye çıkartır. Daha önce verilen örnekten gidilecek olursa; eve geç kalmış çocuğunu bekleyen annenin zihninden "Bu çocuk hep böyle geç kalır. Her zaman sorumsuz davranır zaten" gibi ifadeler geçmesi yerine; çocuğunun vaktinde geldiği zamanları düşünmesi veya geç kalış nedenlerinin neler olabileceğine odaklanması yerinde olacaktır.
Ergenlerde Öfke kontrolü
Aynen yetişkinler gibi, kimi çocuklar ve ergenler de diğerlerinden daha kolay öfkelenirler. Yüksek düzeydeki buhar basıncını içinde taşıyan bir düdüklü tencere gibi olan bu çocukların patlaması için çok az bir kışkırtma ya da zorlanma yetecektir. Kimi çocuklar ise henüz öfkelerini yönlendirmek için gerekli becerileri edinememiş olabilirler. Bazı çocukların öfkesi de yaşamlarındaki ciddi olaylara tepki olabilir. Her üç durumda da çocuğun niye öfkeli olduğunu bilmesinin yanı sıra, öfkesini uygun şekillerde nasıl yönlendireceğini de bilmesi gerekir. Bu yeteneğe sahip olmayan ya da bu yeteneği öğrenmeyen çocuklar, arkadaş edinmede güçlük çekebilir ve öbür çocukların kolayca kızdırıp ağlattığı hedefler haline gelebilir.
Ne Zaman İlgilenilmeli?
Eğer çocuğun öfkesi başkalarına yönelik fiziksel saldırılara dönüşürse bunun üzerinde durulmalıdır. Ayrıca;
Sık sık öfkeleniyor, her gün sınıf arkadaşlarıyla tartışıyorsa,
Aynı yaştaki diğer çocuklara göre daha yoğun olarak öfkeleniyorsa, sık sık ağlayıp başkalarına saldırganca davranışlar sergiliyorsa,
Yaşamın her alanında öfkelenecek bir şey buluyor ve belli bir kişi ya da olay nedeniyle değil, genel olarak kendini öfkeli hissediyorsa,
Olaylarla baş etme yöntemlerinde önemli değişiklikler görülüyorsa, örneğin daha önce hiç sıkılmadığı şeylere öfkelenmeye başlamışsa anne-baba olarak dikkatli olunmalı; gerekiyorsa bir uzman desteğine başvurulmalıdır.
Nasıl Yardım Edilebilir?
Öfkesiyle baş edemeyen bir çocuğa yardım ederken ilk göreviniz, niye öfkeli olduğunu anlamak ve (bunun farkında değilse) onun da anlamasını sağlamaktır. Bu da, dinlemeyi bilmek demektir. Öfkeli çocuklar açık, sakin, anlayışlı ve kendini anlayacak yetişkinlere ihtiyaç duyarlar. Çocuğunu, öfkelendiği için azarlamak veya ona kızmak, öfkesini nasıl ifade edeceği ve nasıl sakin olacağı konusunda ona fikir vermez. O konuşurken ona ilgi göstermek, onu dinlemek ve onun söylediklerini dikkatle değerlendirmek yerinde olacaktır.
Çocuğun sakin olduğu bir anda, onu neyin bu kadar öfkelendirdiğini sorarak iç dünyasında hissettiği bir duygu veya kendisine söylenen bir şey ise (alay edilme gibi) bunu fark etmesini sağlayarak öfkesinin kaynağına inilebilir. Bazı çocuklar, özellikle ergenlik öfkeleri hakkında konuşmak istemeyebilirler. Bu durumda ne yapılmaya çalışıldığını açıklamak yerine uzman yardımı istenmelidir.
Öfkeli bir çocuğun kırgınlık duygularına ya da başkalarının sataşmalarına vereceği tepkilerde her zaman seçim şansının olduğunu ona göstermek gerekir. Bağırmayı, vurmayı, öfke nöbetleri geçirmeyi değil, öğretmenine ve arkadaşına neler hissettiğini söylemeyi tercih edebilir. Bu konuda hangi eylemin iyi sonuç doğuracağını düşünmesi teşvik edilmelidir.
Öfkeli olmadığı anlarda ya da az da olsa sakin kalarak zor bir durumla başa çıktığında takdir edilmelidir.
Belli bir süre için öfkesini dışa vurmayacağı ya da anlaştığınız şekillerde dışa vuracağı konusunda onunla anlaşma yapılmalıdır.
Ona duygularını anlattığı bir günlük tutması önerilebilir. Yazı yazmak zor geliyorsa resim de yapabilir. Bu yolla; kendisini öfkelendiren problemi, bu probleme nasıl tepkide bulunduğunu, bu tepkinin ne gibi sonuçlar doğurduğunu ve problemi halletmek için iyi bir yol olup olmadığını anlatabilir.
Ebeveynler de çocuktan bekledikleri gibi davranmalıdır. Örneğin yaşanılan bir çatışmayı çözmek için öfkelerini kelimelere dökebilir ve ona asıl sorunun öfke olmadığını, bunun ifade edilme biçimi olduğunu gösterebilirler. Bu doğrultuda, anne-babaların şu soruları kendilerine sormaları yararlı olacaktır: "Ben öfkemi olumlu ve yapıcı biçimlerde ifade edebiliyor muyum?"
"Çatışmaları başarılı bir şekilde çözümleyebiliyor muyum?"
"Çocuğuma öfkesini kabul etmeyi ve ifade etmeyi öğrettim mi?"
Uzlaşma sanatı devreye sokulmalıdır. Her iki tarafın da rahat edeceği bir orta yol bulunmaya çalışılabilir. Sakinleşmek, çatışmaya neden olan konular hakkında daha iyi bir konumda olmayı sağlar.
Sakinleşmeye Yardımcı Olacak Bazı İpuçları
1. Tartışmanın konusunu değerlendirin: Bazen tartıştığınız konu aslında öfkelenmeye veya tartışmaya değmeyecek bir konu olabilir.
2. Derin bir nefes alın ve 10'a kadar sayın: Ağzınızdan herhangi bir kelime çıkmadan önce konuyu biraz düşünün.
3. Yürüyüşe çıkın: Biraz yürüyüş hem konudan uzaklaşmanızı, hem de sakince düşünmenizi sağlar. Kısa bir yürüyüşün ardından konuyu bambaşka bir gözle gördüğünüzü fark edebilirsiniz.
4. Sakinleşmek için kendi kendinize konuşmayı deneyin: Kendi kendinize sakinleştirici şeyler söyleyin: "Rahatlamam ve sakin olmam lazım. Şiddetli bir tartışma yaşamak istemiyorum." gibi.
5. Konuyu doğru çerçevelendirin: Örneğin çocuğunuz size karşı saygısızca davranıyorsa, aslında sorun size saygı duymamasından ziyade öfkesini kontrol edememesinden kaynaklanıyor olabilir. Konuyu bu şekilde doğru "çerçeveye" oturttuğunuzda, çocuğunuzun bu sorunu aşmak için sizin yardımınıza ihtiyaç duyduğu gerçeğine odaklanabilirsiniz.
6. Espriden faydalanın: Bazen espri öfkeyi yatıştırmanın iyi bir yolu olabilir, ancak kırıcı olabilecek alaycılıktan kaçınmalısınız.
Herkesin Dikkatine;
Herhangi bir kimse öfkelenebilir. Bu kolaydır.
Ne var ki; doğru insana
doğru derecede
doğru zamanda
doğru maksatla
doğru biçimde öfkelenmek...
İşte bu zordur!
ARİSTOTELES
ÖZGÜR MALÇOK
Psikolojik Danışman
Saide Zorlu Ticaret Meslek Lisesi Rehberlik Servisi
GENÇLERDE KONUŞMADA ETKİLİ OLMAYAN YOLLAR:
İLETİŞİM ENGELLERİ
İnsanlar yaşadıkları bir sorun karşısında danışma ihtiyacı duyabilirler. Burada iki amaç söz konusudur:
Paylaşmak-Çözüm bulmak
Unutulmaması gereken, karşınızdaki kişinin bir soruna sahip olduğu, yani kabul görme ve anlaşılma ihtiyacının yüksek olduğu bir durumda sizinle paylaşımda bulunduğudur.
Amaç ne olursa olsun, sorun anlatan kişiyi dinlerken iyi niyetle ve yardım amacıyla yapılan, çoğu kez de alışkanlıklarımızdan kaynaklanan bazı tutum ve sözler iletişime engel olabilmektedir. Bu da o kişi ile ilişkide yeni sorunlara yol açabilmektedir. Özellikle kendi kimliklerini kazanım sürecinde olan gençler, bu konuda daha hassas olabilmektedir.
Dinleyen rolünde çoğu kez fark etmeden bu mesajları kullanırız. İletişim engeli olarak tanımlanan bu tutum ve sözcükler, sorunu anlatan kişide aşağıda sıralanan algılamalara neden olabilmektedir:
Ebeveynin söylediklerine karşı direnç geliştirme, söylenenin tam tersini yapma.
Anne-baba tarafından anlaşılmadığını düşünme
Anne-baba tarafından yeteri kadar akıllı ve güvenilir olmadığını düşünme
Suçluluk duyguları
Kendine olan güveninde azalma
Gençte kendini savunma duygusu uyandırma.
Herhangi bir sorun olmadığı zaman bunları kullanmak probleme sebep olmaz, bazıları eğlenceli dahi olabilir. Ancak karşımızdaki kişinin sorun yaşadığı durumda onu dinlerken, aşağıda sıralanan 12 İletişim Engelini kullanmak ilişkide sorun yaratır.
Şimdi İletişim Engellerinin neler olduğuna bakalım:
EMİR VERMEK, YÖNLENDİRMEK:
"O kağıdı buruşturma."
" Oda hemen toplanacak."
"Kapat o bilgisayarı."
Size sorununu anlatan bir kişiye bu tarz mesajlarla yaklaşmak," duygularının, ihtiyaçlarının ve sorunlarının önemsiz olduğu " mesajını verir. Anne-baba gücü, korkuya dönüşür. Karşılık verme, inatlaşma, düşmanca duygular geliştirme, direnme vb. davranışlara yol açar
UYARMAK, GÖZDAĞI VERMEK:
"Kendine çeki düzen vermezsen, neler yapabileceğimi görürsün."
"Zayıf gelirse yaz tatilini unut."
Karşımızdaki kişiye "senden daha güçlüyüm ve sana istediğimi yaptırırım" mesajını verir. Düşmanlık duyguları uyanabilir. Söylenen uyarının yapılıp yapılmayacağını görmek, sizi denemek isteyebilirler
AHLAK DERSİ VERMEK:
"Dürüst bir insan olarak doğruları söylemelisin."
"İyi arkadaşlar birbirine küsmemelidir."
Gençler "meli, malı " içeren, dış otorite ve zorunluluğu temsil eden bu yaklaşımlar karşısında genellikle daha büyük bir şiddetle kendilerini savunurlar. Gence, onun yargısına güvenilmediği, başkalarınca doğru kabul edilen genel ahlak anlayışına uygun davranmasının daha iyi olacağı mesajı verilir. Yaş dönem özelliği ile bireyselleşme çabasında olan gençlerde bu tarz yaklaşımlar tam tersi etki uyandırır.
ÖĞÜT VERMEK, ÇÖZÜM ÖNERMEK:
Bu tarz mesajlar karşıdaki kişiye, sorunlarına çözüm bulma yeterliliğine inanılmadığı-güvenilmediğine yönelik mesaj verir.
"Arkadaşların olmadan da projeyi tamamlarsın. Aç internetini, araştır, yaz."
"Bence gidip öğretmeninle konuşmalı, nasıl daha başarılı olacağını sormalısın."
Öneri, üstünlük tavrı olarak algılanır. Karşı tarafın bağımlı kişilik geliştirmesine sebep olur. Öneriyi sunan kişinin kendisini anlamadığını düşündürür.
ÖĞRETMEK, NUTUK ÇEKMEK:
"Şimdiki gençlerin bunu anlaması mümkün değil."
"Biz çocukken ailemizin yanında gülemezdik bile. Siz ne kadar şanslısınız ama farkında değilsiniz."
Sorun olmadığı zamanlarda gençlerin yetişkinlerden öğrenmesi kaçınılmazdır. Ancak sorun varken bu yaklaşım sergilendiğinde genellikle içe kapanıklık, anlaşılmamışlık, küskünlük uyandırır. Kendi düşüncelerine daha çok sarılırlar. Dinliyormuş, gibi görünüp, dinlemeyebilirler. Bunu güç gösterisi olarak algılayabilirler.
YARGILAMAK, ELEŞTİRMEK, SUÇLAMAK:
"Sen arkadaşını önceden arayıp anlatsaydın, bunlar olmayacaktı."
"Ne zaman verdiğin sözde durdun ki."
"Bunu yapmış olduğuna inanamıyorum."
Bu iletişim engelleri içinde kişinin benlik kavramını en olumsuz yönde etkileyenlerdendir. Karşı tarafı savunmaya iter. Yoğun kızgınlık, öfke duygusu açığa çıkarır. Benzer bir zorlukta kendisini eleştirmeyecek ve yargılamayacak bir kişi ile sorununu paylaşmayı tercih eder.
ÖVMEK, AYNI DÜŞÜNCEDE OLMAK, OLUMLU DEĞERLENDİRMEK:
Olumlu da olsa bu da bir yargılama biçimidir. Kişi sürekli övülme beklentisi geliştirebilir. Kendisinin düşüncesi de farklı ise anlaşılmadığını düşünür.
"Neden beğenmedin, saçın güzel olmuş."
"Benim çocuğum çalışınca başarır."
Unutulmaması gereken, gencin size anlaşılmak üzere bir sorunla geldiğidir. Bu yaklaşımla „anlaşılmıyorum" düşüncesi uyanır.
AD TAKMAK, ALAY ETMEK:
"Şimdi bebek gibi davrandın, işte."
"O kıyafet ne öyle, soytarıya dönmüşsün."
Bu yaklaşım da gencin benlik algısını olumsuz etkiler. Hayal kırıklığı yaratır. İlişki ciddi anlamda zarar görür.
YORUMLAMAK, TANI KOYMAK:
„ Ben senin neden böyle davrandığını çok iyi biliyorum. Küçükken de istediğin olamayınca küsüp giderdin."
"Arkadaşın senin dikkatini çekmeye çalışmış, o kadar belli ki."
Bu mesajlar, karşı tarafa „ben tüm davranışların nedenlerini anlıyorum, çünkü güçlüyüm" mesajını verir. Sorun anlatan kişi kendisinin yetersiz olduğunu düşünür. Konuşma isteğini ortadan kaldırır. Yapılan yorum doğru olduğunda bu duygular daha şiddetli yaşanabilir.
GÜVEN VERMEK, DESTEKLEMEK:
"Bunların hepsi geçecek."
"Korkmana gerek yok, başaracaksın."
Başlangıçta sorun anlatan gencin yararına görünür. Ancak, anlaşılmadığı izlenimini uyandırabilir." Abartıyorsun" biçiminde anlaşılabilir. Kızgınlık, anlaşılmamışlık uyandırabilir.
SORU SORMAK:
"Ne zaman oldu, sen ne dedin?"
"O ne yapıyordu? Konuşabildin mi ?"
Sorun anlatan kişiye yöneltilen sorular, onun anlatım düzenini, sorunu algılayışını bozar. Sorgulanıyormuş, duygusu uyandırır, anlatmaktan vazgeçirir. Sorun anlatan kişiye sorulan her soru onun konuşmasını sınırlar. Açık iletişimi engeller.
ŞAKA YAPMAK, KONUYU DEĞİŞTİRMEK:
"Sizin gibi gençleri okullarda görmek isteriz"
"Çocuğum boş ver şimdi partiyi, sınavlar ne zaman? "
Bu iletiler karşı tarafa, anlattığının ve kendisinin önemli olmadığını düşündürür. Sıkıntılarını anlatmaktan vazgeçer, erteler ya da kendilerini anlayacaklarına inandıkları başkalarına yönelirler.
Dr.Thomas Gordon'un „ Etkili Anne-Babalık Eğitimi" kitabından yararlanılarak hazırlanmıştır.
ŞİDDET
Şiddet, kişinin başka insanlara ya da çevresine yönelik olarak gösterdiği zarar verme durumu olarak tanımlanabilir. Bu zarar verme davranışı, vurma, kırma, dövme, kavga etme, itme, yaralama, eşyalara zarar verme şeklinde fiziksel boyutta olabileceği gibi alay etme, aşağılama, tehdit etme, gözdağı verme, sözel sataşma, kızdırma, hakaret etme, dışlama gibi sözel ve psikolojik boyutta da olabilir.
Nedenleri
Şiddetin nedenlerini tek bir başlık altında toplamak oldukça zordur. Bu konudaki genel yaklaşım pek çok değişik etmenin bir araya gelerek ergenin şiddet içeren davranışları ya da düşünceleri için risk faktörü oluşturduğu yönündedir. Risk faktörleri arttıkça gencin olumsuz davranışlar gösterme eğilimi de artmaktadır. Aşağıda sıralanan nedenler mutlaka her bireyde şiddet davranışını tetikleyecek diye bir çıkarımda bulunmak yanlış olur. Denilebilir ki; bu faktörler ve şiddet içeren davranışlar arasında anlamlı bir ilişki vardır. Bu sebeple; sıralanan etmenlerin varlığı gencin şiddete başvurma ihtimalini arttırmaktadır.
Ailevi Etmenler
Aile içi iletişim ve etkileşim kopukluğuTutarsız disiplin yaklaşımıUygunsuz sınır koymaAşırı baskıcı ya da aşırı rahat aile tutumlarıSevgi, ilgi eksikliği, ihmalSıklıkla engellenme ve cezalandırılmaAile içi şiddete maruz kalmaAile içi şiddete şahit olmaFiziksel, duygusal ve cinsel açıdan istismar edilmeYanlış ya da yetersiz gözetim ve yönlendirmeOlumsuz rol modelleriDüzensiz ve tutarsız aile ortamıSuç geçmişi olan aile üyeleri, akrabalarSınırlandırıcı, baskıcı ve yargılayıcı aile ortamları
Bireysel Etmenler
Akademik başarısızlıkSosyal beceri eksikliğiÇatışma ve çözüm bulma becerilerinde eksiklikDışlanmışlık ve yalnızlık duygularıAşırı alınganlıkÖz güven eksikliğiBireysel farklılıklara karşı toleranssızlıkGenetik yatkınlıkPsikopatolojik sorunlarÇabuk hayal kırıklığına uğramakÖfke kontrolünde yetersiz kalmak, sık sık öfke patlamaları yaşamakMadde ve alkol kullanımıDürtüsel hareket etmekDikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuSosyal uyumsuzlukEngellenmişlik duygusu
Çevresel/Toplumsal Faktörler
Medyanın olumsuz etkisiŞiddet içeren programlar, filmler, bilgisayar oyunlarıEkonomik sıkıntılarSosyal ve toplumsal düzensizliklerEğitim sisteminde yaşanan sıkıntılarOlumsuz okul ortamıUyuşturuculara ve ateşli silahlara ulaşım kolaylığıŞiddetin özellikle erkekler için toplum tarafından normalleştirilmesiAkran baskısıOlumsuz arkadaş grupları
Şiddet İçeren Davranışlarıyla Ergen Neler Yaşar ve Neler Anlatmak İster?
Ergenlik dönemi, kendi içinde çalkantıları ve gelgitleri çok yoğun yaşanan; gencin fiziksel, duygusal, bilişsel ve cinsel yönden pek çok değişim geçirdiği; sinirlilik, çatışma ve öfke duygularının sıkça görüldüğü bir dönemdir.
Ergenlik dönemi genel sıkıntıları ve değişimlerinin yanı sıra, gencin şiddet davranışlarına neden olan risk faktörlerini fazlaca taşıması, bu süreci daha da zorlu bir hale getirmektedir.
Yaşamı boyunca baskıcı, şiddet içeren, tutarsız, yargılayıcı, engelleyici, sınırlandırıcı, sağlıklı başa çıkma becerilerinden, sevgi ve ilgiden, uygun yetişkin rehberliğinden yoksun bir ortamda yaşayan genç, olaylar karşısında doğru tepkiler/davranışlar geliştirmek konusunda da ciddi sıkıntılar yaşar.
Gencin çocukluğundan beri özellikle aile ve okul ortamında yaşadığı engellenmeler, hayal kırıklıkları, karşılanmamış ihtiyaçları, öç alma duyguları, biriktirilmiş öfkeleri, çözümlenmemiş çatışmaları ve yalnızlığı bir şekilde su yüzüne çıkarak hem kendisine hem de çevresine zarar verici davranışlara dönüşür.
Sağlıklı çözüm ve başa çıkma becerilerinden yoksun genç, tek bildiği ve belki de hayatı boyunca maruz kaldığı tek çözüm yolu olan şiddete başvurur. Çünkü genç, yaşadığı stres ve öfkeyle nasıl başa çıkacağını, duygusal yakınlık ve empati kurmayı, yaşantıları ve duyguları üzerine düşünüp onları analiz etmeyi, kendine ve çevresine güvenmeyi, geleceğiyle ilgili hedefler koyup bunlar için mücadele etmeyi nasıl yapacağını bilmemektedir.
Bu sebeple denilebilir ki; tüm vakalar için genelleyemesek de, pek çok gencin şiddet içeren davranışlarında aslında bir yardım çağrısı vardır. Genç, hayatıyla ilgili ciddi bir sıkıntı yaşamakta ancak bunu sağlıklı bir şekilde nasıl çözebileceğini bilememektedir.
Eğer genç istediğini vurup kırarak, çevresine zarar vererek elde edebileceğini öğrenmişse, şiddet içeren davranışları gittikçe pekişir, yerleşir ve kişinin davranış kalıbı haline gelir.Pek çok zaman bu tip şiddet davranışlarının arkasında, dikkat çekme, ilgi görme, ihtiyaçlarının karşılanması, olumlu ya da olumsuz birilerinin onunla ilgilenmesi beklentileri yatar.
Öneriler
Model alma, şiddet içeren davranışların öğrenilmesinde oldukça etkilidir. İçinde bulunduğu ortamlarda sorunların dayak ve şiddetle çözümlendiğine şahit olan ya da bu şiddete maruz kalan genç, kendi sıkıntılarını gidermek için de bu yola başvuracaktır. Sağlıklı çözüm becerilerinden yoksun olarak bildiği tek şekilde hareket edecek hem kendisine hem de çevresine zarar verecektir. Bu nedenle çocukları ve gençleri şiddetten uzak tutmanın en etkin yollarından biri onlara şiddet unsurları içermeyen, dayağın bir terbiye ve eğitim aracı olarak görülmediği güvenli ev ve okul ortamlarının sağlanmasıdır.
Çocuğunu döven anne-babanın, çocuğunun şiddet içeren davranışlarını eleştirmesi büyük bir ikilemdir. "Benim dediğimi yap, yaptığımı yapma!" sözünün hiçbir geçerliliği yoktur. Gerek ebeveyn gerekse öğretmen olarak kendi tavır ve davranışlarımızla onlara doğru örnek olma sorumluluğunu taşımaktayız.
Peki bu konuda neler yapabiliriz???
Çatışma çözme, iletişim ve başa çıkma becerileri üzerinde durun. Gencin kızgınlığını, öfkesini, hayal kırıklıklarını, mutsuzluklarını dövüşmeden, kendini kaybetmeden ortaya koymasının yollarını konuşun. Sakinleşmesini ve kendini daha iyi hissetmesini sağlayan durumlar üzerinde durun.
Gencin hayatında, tek başına çözümleyemediği konularda kendisine destek olup rehberlik edebilecek bir yetişkinin olması önemlidir. Bu kişi aileden biri olabileceği gibi bir öğretmeni de olabilir. Kişi, gencin dürtüsel hareketlerini kontrol etmesinde, öfkesiyle başa çıkmasında yol gösterici olabilir. Ergenin hayatında bu rolü oynayabilecek bir sosyal destek kaynağını bulmaya çalışın.
Ergenin şiddete başvurduğu durumlar üzerine konuşun. Hayali örnek olaylar yaratarak alternatif çözüm yolları bulması konusunda onu teşvik edin.Bireysel farklılıklara tolerans kazandırmaya ve bunları kabul etmeyi öğretmeye çalışın.
Şiddet davranışları gösteren gencin okul ortamında etiketlenmesi, ergene "kötü, işe yaramaz, adam olmaz" biçiminde önyargıyla yaklaşılması son derece yanlıştır. Bu durum sadece çevresinin değil gencin de kendisinden vazgeçmesine ve durumun gittikçe kötüleşmesine sebep olur. Ne kadar kızsanız da onu etiketlemekten özellikle kaçının.
Şiddet içeren davranışları normalleştirmeyin, çocuktur, gençtir olur demeyin. Kişi dayağın ve şiddetin kabul edilebilir bir davranış olduğunu düşünmemelidir.
Gencin olumsuz değil, olumlu özellikleri ve davranışları üzerinde durun. Bu gençler büyük olasılıkla kendileri ile ilgili güzel şeyler duymaya alışkın değillerdir. İyi yanlarının takdir görmesi onlar için alışılmadık ama güzel bir durum olacaktır. Olumlu özelliklerinin önemsenmesi, gencin bu davranışları daha sık sergilemesini sağlar. Bazı öğrencilerin hiçbir iyi özelliği yok diye düşünmeyin. Her kötülüğün içinde bile bir iyilik vardır.
Olumlu davranışları "zaten olması gereken davranış tarzı" olarak düşünüp es geçmeyin, mutlaka fark edin, fark ettiğinizi ve önemsediğinizi gence belirtin.
Ergene karşı takınacağınız tutum ve koyacağınız kurallar açık, net ve tutarlı olmalıdır. Belirsizlikler ve karmaşık beklentiler güvensizliklerini daha da attırarak sorunları büyütebilir.
Genci olumlu arkadaşlıklar edinmek için cesaretlendirin. Sağlıklı akran grupları kişiye problem çözme, alternatif çözüm yolları bulma, sosyalleşme, iletişim becerilerini geliştirme gibi konularda yardımcı olur.
Ergene nasihat vermek işe yaramaz, önemli olan onunla iletişim kurabilmek ve onu anladığınızı hissettirebilmektir. Onu dinlemeye ve ona yardımcı olmaya hazır olduğunuzu belirtin. Sizinle konuşmak için geldiğinde o sırada müsait değilseniz mutlaka yeri ve saati belli bir randevu verin ki; sizin ona gerçekten zaman ayırmak istediğinizi bilsin. Onunla konuşurken sadece ona odaklanın ve göz kontağı kurmaya çalışın.
Onun önerilerine, fikirlerine, inançlarına önem verin. Hem kendisinin hem de düşüncelerinin değerli olduğunu hissettirin.
Ergenle kuracağınız güvene dayalı ilişki pek çok sorunun çözümü için size yardımcı olacaktır. Onunla ilgili bir durum söz konusu olduğunda olumsuz da olsa yapacaklarınız konusunda mutlaka onu bilgilendirin. Ne kadar iyi niyetli olursanız olun, kendi arkasından iş çevrildiğini düşünecek olursa aranızdaki ilişki kopabilir.
Ergenle tartışmaya girmek, onu eleştirmek, suçlamak, yargılamak sadece işlerin kötüleşmesine neden olur.
Açık uçlu sorular sorarak hikayesini ve yaşadıklarını anlatmasına izin verin.
Gençle konuşmadan önce kendi kızgınlıklarınızın ve önyargılarınızın farkında olun. Onunla konuşmak için sakinleşmeyi ve sakinleşmesini bekleyin.
Zaman zaman sabrınızın ve anlayışınızın sınırlarını ölçmek isteyebilir. Aranızdaki ilişkiyi ve güveni test edebilir. Bu gibi durumlara hazırlıklı olun, sakinliğinizi ve soğukkanlılığınızı korumaya çalışın.
Genci anlamakla onun davranışlarını onaylamak aynı şey değildir. Onu anladığınızı ama davranışlarının kabul edilebilir olmadığını vurgulayın.
Gereken durumlarda genç, davranışlarının sorumluluğunu almalı, sonuçlarına katlanmalıdır. Disiplin yönetmeliği çerçevesinde ceza alması gerekebilir.
Aile ve okul ortamında sorumluluk almasına çalışın, yaşına ve becerilerine uygun görevler verin. Bunları başardığında onu övün, başarılarının altını çizin ve yeni girişimler için onu cesaretlendirin.Okuldaki sosyal etkinliklere yönlendirin. Yaşıtlarıyla sosyalleşmesini teşvik edin. Okul ile bağının kopmasına engel olmaya çalışın.
Öfkesiyle başa çıkması konusunda yardımcı olun. İçindeki biriken enerjiyi olumlu bir şekilde dışa vurabileceği bir spor dalına ya da ilgili olduğu bir başka alana yönlendirmek faydalı olabilir.
Onun adına kararlar vermek yerine onu da karar verme süreçlerine dahil edin.
Gencin kendisini değil, davranışını eleştirin. "Sen işe yaramazsın, sürekli kavga ediyorsun" demek yerine "yaptığın davranış yanlış" demeye çalışın.
Aceleci davranmayın, ona yeni ve olumlu davranışları öğrenebilmesi için zaman tanıyın, bu tip durumlar süreklilik ve sabır ister.
Gencin durumuyla ilgili olarak ailesi ile sürekli iletişim halinde olun. Aile ve okul tutumlarının kendi içinde tutarlı olması gerekir. Ailede farklı, okulda farklı tepkiyle karşılaşan gencin kafası karışır. Aileyi bu gibi konularda bilgilendirmek ve işbirliklerini sağlamak gerekir.
Çocukluktan başlayarak aile içi tutum ve davranışların, gencin şiddete yönelmesindeki rolü üzerinde durun. Doğru davranış biçimlerini öğrenebilmeleri için ailelere rehberlik edin.
Ailesi ile işbirliği içinde olarak gencin maruz kaldığı medya ve bilgisayar oyunlarındaki şiddeti sınırlandırmaya çalışın.
Akademik ve kariyer odaklı hedefler belirlemesi ve bunlar için çaba sarf etmesi konusunda onu cesaretlendirin.
Gencin psikolojik-psikiyatrik rahatsızlık yaşama olasılığını aklınızda bulundurun. Gerekli durumlarda bu konuda destek alması için öğrenciyi yönlendirin.
Unutmayın ki değişim zaman alır, hiçbir şey bir geceden sabaha olmaz. Sabrınıza ve emeğinize ihtiyaç var. İnancınızı yitirmeyin!
ÖZGÜR MALÇOK
Psikolojik Danışman
"Unutmayın, Şiddet Öğrenilmiş Bir Davranıştır.
Eğer Olumsuz Bir Davranış Öğretilmişse Olumlu Bir Davranışı da öğretebiliriz."
(Yeniden Derneği, 2005)
Yardımcı kaynaklar
- Ögel, K., Tarı, I., & Eke, C. Y. (2006). Okullarda Suç ve Şiddeti Önleme. İstanbul: Yeniden Yayınları no:17
- Zor Çocuk ve Gençler (2005).Yeniden Sağlık ve Eğitim Derneği, T. C. İstanbul Valiliği İl Milli Eğitim Müdürlüğü & Hollanda İstanbul Başkonsolosluğu
Akran Baskısı
Akran baskısı; kişinin kendi isteğinden bağımsız olarak, bir şekilde davranması için zorlanması olarak tanımlanabilir. Bu kavram; ergenlerin arkadaşları tarafından kabul edilme ve onaylanma gereksinimlerinden doğar. Akran baskısı, ergene bir arkadaşı tarafından ne yapması ya da nasıl davranması gerektiğinin direkt söylenmesi şeklinde olabileceği gibi ergenin bir gruba katılmak ya da içinde bulunduğu grupta etkinliğini devam ettirebilmek için belirli bir davranışı, kendini zorunlu hissederek gerçekleştirmesi biçiminde de görülebilir.
Gelişimi
Ergenlik dönemi ile beraber gençler ailelerinden uzaklaşarak arkadaşları ile daha yakın ilişkiler içerisine girerler. Bu uzaklaşma ve yakınlaşma süreci bireyin bağımsızlığını kazanması, sağlıklı kişilik gelişimi ve ileride ayakları üzerinde durabilen bir yetişkin olabilmesi için gereklidir. Bu dönemde yaşam tarzından giyim-kuşama, dünya görüşünden hayattaki seçimlerine kadar, arkadaşlarının düşünceleri ergen için çok önemlidir. Doğru bir arkadaş çevresi ergenin kendisiyle ilgili sağlıklı geri bildirimler almasına, sosyalleşmesine, sorumluluk duygusunu pekiştirmesine, adaptasyon ve baş etme becerilerini geliştirmesine yardımcı olur. Ergenlik döneminde arkadaş gruplarının öne çıkmasıyla beraber genç, bir gruba dahil olma, bu grubun üyeleri tarafından onaylanma ve kabul görme ihtiyacı içerisinde olur. Kişi, bir arkadaş grubuna girdiğinde zaman zaman kendi isteklerine ters düşen beklentilerle karşılaşabilir. Bu noktada genç, kendi doğruları ile grubun istekleri arasında kalır.Bir grup içersinde farklı davranmak zordur, kişi gruptan dışlanma, istenmeme, alay edilme, küçümsenme gibi olumsuz yaşantılarla karşı karşıya kalabilir. Bazı durumlarda ergen, bu gibi olumsuz olayları yaşamamak için grubun sesli ya da sessiz baskısına boyun eğer ve kendi davranışlarında değişikliğe gider. Yapılan araştırmalar özellikle sigara ve madde kullanımı gibi olumsuz alışkanlıkların edinilmesinde akran baskısının en önemli unsurlardan biri olduğunu ortaya koymaktadır.
Nedenleri
Kabul görme ve onaylanma ihtiyacıReddedilme, dışlanma, alay edilme korkusuYakınlık, bir gruba dahil olabilme gereksinimi"Adam yerine konma", sözünü dinlettirme ihtiyacıÖzgüven eksikliğiSosyalleşme becerilerinde eksiklik"Hayır" diyebilme becerisinden yoksunlukÇatışma ve çözüm bulma becerilerinde eksiklikAşırı baskıcı ya da aşırı rahat aile tutumlarıAile içi iletişim eksikliğiEksik ya da yanlış yetişkin rehberliğiEv ortamının tutarsızlığı, dengesizliğiSağlıksız rol modelleriİlgi ve sevgi eksikliği
Öneriler
Ergenle, içinde bulunduğu dönem, arkadaşlık kavramı ve arkadaşlık ilişkileri üzerine konuşulabilir. Arkadaşlığın ne olduğu, kime arkadaş dendiği, arkadaş gruplarının gencin hayatındaki yeri, grup içerisinde bireyselliğini, kendi değerlerini ve haklarını nasıl koruyabileceği tartışılabilir.
Gencin hayatında, bir sorun yaşadığında konuşabileceği, sorunlarını paylaşabileceği bir yetişkinin olması çok önemlidir. Bu kişi, aileden biri olabileceği gibi güvendiği bir öğretmeni de olabilir. Böylece ergen yaşadığı ikilemleri daha sağlıklı şekilde atlatabilir. Kafası karıştığında danışabileceği, onu yargılamadan dinleyecek ve yol gösterecek birisinin olması genci güvende hissettirir.Akran baskısı ile başa çıkmada en önemli yöntemlerden biri gence "hayır" diyebilme becerisini öğretebilmektir. Bu davranış biçimini kazanmak zaman alabilir. Ergene "hayır demesini bil!" demek yeterli olmayacaktır. Örnek olaylar verilerek üzerinde çalışılabilir. Değişik reddetme yöntemleri hayali durumlar üzerinde denenebilir.Grup içi alınan yanlış kararların, takınılan olumsuz tutumların gencin hayatı üzerindeki etkilerini kendisine gösterebilmek önemli rol oynar. Ergenin farkındalık kazanmasına yardımcı olunmalı, davranışları ve kararları üzerine düşünebilmesi sağlanmalıdır.Akran baskısına maruz kalan gençlerin büyük bir kısmı öz güvenli davranış becerilerinden yoksundur. Kendilerine güven konusunda ciddi problemler yaşarlar ve hayatlarıyla ilgili inisiyatifi ele alamazlar. Bu gibi sorunları azaltmak için atılganlık/öz güvenli davranış geliştirme çalışmaları yapılabilir. Atılganlık çalışması kapsamında duyguları, fikirleri ve hisleri "ben" cümleleri ile söyleme, kaygıyı azaltma, hayır demeyi öğrenme, soru sorabilme, olumlu/olumsuz duyguları ifade edebilme, sohbete başlayabilme, devam ettirebilme, atılganlığı saldırganlıktan ayırabilme, kişisel hakların bilincine varabilme ve bunları kabul edip başkalarına aktarabilme gibi konular ele alınabilir.Gencin özellikle okul ortamında yapılan sosyal etkinliklere katılımı sağlanabilir. Bu şekilde genç, hem sorumluluk alarak kendine olan güvenini arttırır hem de değişik arkadaş ve yetişkin gruplarıyla sosyalleşme imkanı bulur.Gencin iletişim ve çatışma çözme becerilerinin güçlendirilmesi sağlanmalıdır.Gencin akran baskısına boyun eğmesinin en göze çarpan nedenleri; kabul edilme, takdir görme ve sevilmeye duyduğu ihtiyaçtır. Bu ihtiyaçlarını hayatlarındaki başka ilişkilerde karşılayamayan gençler olumsuz arkadaş çevrelerine büyük bir hızla yakınlaşmaktadır. Bu sebeple; öncelikle aile ortamından başlayarak gençlere sevilip sayıldıkları, saygı gördükleri, yargılanmadan dinlenebildikleri, kabul gördükleri, desteklendikleri ortamlar sağlanmalıdır. Bu gibi ihtiyaçları karşılanan ergenler olumsuz akran gruplarından daha kolay kopabilmektedirler.Küçük yaştan itibaren çocuk için olumlu, tutarlı, sosyal, birbiriyle iletişim kuran, destek olan, çocuklara hem sorumluluk hem de söz hakkı verilen bir aile ortamı yaratılması gencin ileriki yaşlarda daha işlevsel baş etme becerileri geliştirmesine ve sağlıklı bir kişilik yapısına sahip olmasına temel hazırlar.Tüm bunları yaparken, ister aile isterse okul ortamında olsun arkadaş gruplarının gençlerin yaşamındaki hayati ve vazgeçilmez yeri çok iyi kavranmalıdır. Gencin yaşıtlarıyla gruplar oluşturmasının ve birlikte bir şeyler paylaşmasının son derece doğal ve gelişimsel sürecin bir parçası olduğu unutulmamalıdır. Amacımız ergenlerin arkadaşlıklarına engel olmak değil, gencin arkadaşlık ilişkilerinde karşılaşabileceği bir takım olumsuz yaşantılarla başa çıkmasına yardımcı olmaya çalışmaktır. Eğer gence, arkadaşlarına karşı olduğumuz izlenimini verir ve arkadaşlarını bizler seçmeye çalışırsak bu durum sadece genci karşımıza almamıza ve onunla olan iletişimimizin kopmasına neden olur.Akran grupları aynı dili konuşan, aynı hayat tarzını benimseyen, birlikte sevinen, birlikte üzülen, hayatı birlikte göğüslemeye çalışan gençlerden oluşur. Bu yaşlarda kuracakları iyi arkadaşlıklar onlara yaşamla ilgili pek çok önemli beceriyi kazandıracağı gibi hayat boyu yanlarında olabilecek güzel ve kalıcı dostlukları da sağlayabilir. Bu yüzden onların güzel dostluklarını desteklerken, olumsuz olanlarından uzaklaşabilmeleri için de yardıma ihtiyaçları olduğunda yakınlarında olduğumuzu hissettirmeliyiz.
ÖZGÜR MALÇOK
Psikolojik Danışman, MA
Yardımcı kaynaklar
- Kırcan, S. (2006). The relationship between peer pressure, internal versus external locus of control and adolescent substance use. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi, Eğitim Bilimleri
- Santor. D.A., Messervey. D. & Kusumakar. V. (2000). Measuring peer pressure. popularity and conformity in adolescent boys and girls: Predicting school performance sexual attitudes and substance abuse. Journal of Youth and Adolescence 29 (2), 163-182.